23 Şubat 2017 Perşembe

Çocuklarda Gastrit ve Ülser


Çocuklarda Gastrit ve ülser



Peptik ülser mide veya duodenumun (oniki parmak barsağı) iç yüzeyini döşeyen mukoza adı verilen dokunun bütünlüğünün çeşitli etkenlerle bozulması sonrasında ortaya çıkar. Yapılan çalışmalar erişkinlerin % 10’unda tüm yaşamları boyunca en az bir kez peptik ülser görüldüğünü göstermiştir. Genel bir inanışa göre çocuklarda ülserin pek sık olmadığı düşünülür. Hatta bazı hekimler bile “hadi canım çocukta da ülser mi olurmuş!” diyebilmektedir. Ancak, son 15 yılda tüm Dünya’da çocuk gastroenterolojisinin gelişmesi ve sindirim sisteminin içinin ayrıntılı olarak görülebilmesini sağlayan endoskop adını verdiğimiz aletlerin daha yaygın olarak kullanılması ile günümüzde çocuklara da peptik ülser ve gastrit (mide dokusu iltihabı) tanısı, erişkinlerdeki kadar olmasa da, sıklıkla konulabilmektedir.


Çocuklarda peptik ülser doğumdan itibaren her yaşta görülebilir. Stress yaratan durumlar, ağır hastalık hali, beyin ameliyatları, ağır yanıklar, aspirin ve benzeri antiromatizmal ilaçların uzun süre kullanımı ülser gelişimine katkıda bulunabilir. Ayrıca kalıtımın önemli rolü olduğu ve ülserli çocukların yakın akrabalarında da % 65’e varabilen oranlarda ülser sıklığı bildirilmektedir. Kan grubu 0 olanlarda da ülser sıklığı % 30 oranında artmış olarak bulunmuştur. Tek yumurta ikizlerinde de ülser sıklığının arttığı gösterilmiştir.




1983 yılında Warren ve Marshall isimli Avustralya’lı iki hekim peptik ülserli erişkin hastaların midelerinden alınan biyopsilerde sonradan “Helicobacter pylori” adı verilen bir bakterinin varlığını göstermişlerdir. Helicobacter pylori’nin çeşitli yollardan asit ve pepsinojen (proteinleri sindiren enzim) salgısını arttırdığı ve önce gastrit, daha sonraki dönemde de duodenumda ülser oluşturduğu yapılan çok sayıda çalışma sonrasında anlaşılmıştır. Önceki yıllarda “no acid, no peptic ulcus” (asit olmazsa peptik ülser olmaz) deyişi hekimler arasında yaygın olarak kabul görmekte iken günümüzde “no Helicobacter, no ulcer” (Helicobacter olmazsa peptik ülser olmaz) şekline dönüşmüştür.


1986 yılından bu yana karın ağrısı, kusma ve sindirim sistemi kanaması ile hekime başvuran çocukların midesinde de Helicobacter pylori varlığı gösterilmiştir. Bugün artık Dünya’nın birçok ülkesindeki hekimler tarafından erişkin ve çocuklarda görülen gastrit ve peptik ülserin en önemli etkeninin Helicobacter pylori olduğu bilinmekte ve peptik ülserlilerin midesinde Helicobacter pylori % 95-100’e varan sıklıkta tespit edilmektedir. Helicobacter pylori’nin gelişmekte olan ülkelerde yaşayan insanların midesinde gelişmiş ülkelerdekinden çok daha fazla oranda bulunduğu da son yıllarda kesin olarak anlaşılmıştır. Gelişmiş ülkelerde 10 yaş altındaki sağlıklı çocuklarda Helicobacter pylori enfeksiyonu nadiren görülmektedir. Halbuki Ülkemizde yapılan çalışmalar sonucunda sindirim sistemi yakınması olmayan çocukların % 20-50’sinde bu bakterinin varlığı gösterilmiştir.


Helicobacter pylori’nin insandan insana nasıl bulaştığı henüz tam olarak anlaşılamamıştır. Ancak ağız yoluyla bulaşabildiği düşünülmektedir. Bakterinin dışkıyla suya karışabildiği ve suda uzun süre canlı kalabildiği gösterilmiştir. Bazı ülkelerde, bulaşıcı sarılıkta olduğu şekilde, suyla salgın oluşabildiği yazılmıştır. Helicobacter pylori saptanan çocukların anne, baba ve kardeşlerinde de bakterinin bulunma sıklığı artmaktadır. Biz de Helicobacter pylori saptadığımız çocukların diğer aile bireylerinin en az birinde bu bakterinin varlığını gösterdik. Bu bize aile içi bulaşmanın söz konusu olabildiğini kanıtlamaktadır. Belki de bu nedenle bazı ailelerde ülser daha sık görülmektedir.


Peptik ülser veya gastritli çocuklar çeşitli yakınmalarla hekimin karşısına çıkabilirler. Bunların başında karın ağrısı gelir. Bu karın ağrısı göbek çevresinde veya daha yukardadır. Özellikle gece veya sabah erken saatlerde uyandıran ve yemekle azalan ağrı ülser için tipiktir. Yemekle artan ağrı ise gastriti düşündürebilir. Aslında karın ağrısı çocukluk çağında oldukça sık görülen bir yakınma olup hekime başvuruların önemli bir bölümünü oluşturur. Ancak klasik tanı yöntemleri ile olguların büyük kısmında belirgin bir neden bulunamaz. 1957 yılında Apley isimli bir ingiliz araştırıcı tarafından yapılan bir çalışmada karın ağrısı ile başvuran 1000 okul çocuğundan sadece % 10 kadarında bir neden tespit edilebilmiş ve geri kalanların “psikolojik” olabileceği kanısına varılmıştır. Ancak günümüzde tanı yöntemlerinin geliştirilmesi sonrasında bu “psikolojik faktörlerin” giderek azaldığı görülmektedir. Tarafımızdan yapılan bir çalışmada, nedeni bulunamayan karın ağrısı ile bize başvuran çocukların % 60’ından fazlasında Helicobacter pylori tarafından oluşturulan gastrit ve/veya peptik ülser tespit edilmiştir.


Peptik ülser veya gastritli çocuklar sindirim sistemi kanaması ile de hekime başvurabilirler. Bu çocuklara en erken dönemde endoskopi yapılarak kanama yeri ve nedeni gözle görülerek tespit edilebilmekte ve böylece etkin bir tedavi düzenlenebilmektedir. Pediatrik Gastroenteroloji Bilim Dalı’mızda yapılan başka bir çalışmada da kanama ile gelen çocukların % 60’ında endoskopi yardımıyla peptik ülser veya Helicobacter pylori gastriti varlığı gösterilmiştir. Gastrit veya peptik ülser ayrıca çocuklarda “gizli kanamaya” yol açarak kansızlık nedeni de olabilir.


Eğer peptik ülser tanısı zamanında konamazsa, yukarda da yazıldığı şekilde, gizli veya aşikar kanamaya, mide çıkışında darlığa veya mide veya onikiparmak barsağında delinmeye yol açabilir. Bu durum ilaçla tedavisi yapılabilecek bir hastalığın gecikme nedeni ile cerrahi girişim gerektirmesi sonucunu doğurur.


Peptik ülser ve gastrit tanısında radyolojik yöntemler artık eskisi kadar sık olarak kullanılmamaktadır, çünkü % 50-60 oranında yalancı pozitiflik veya yalancı negatiflik gibi yanılgılara yol açabilmektedir. Günümüzde karın ağrısı veya sindirim sistemi kanaması ile başvuran çocuklarda tanı amacıyla en yaygın olarak kullanılması gereken yöntem endoskopidir. Yeterli dozda verilen sakinleştirici bir ilaç sonrasında ve deneyimli ellerde yan etkisi yok denecek kadar azdır. Öyle ki tarafımızdan, en küçüğü 1 aylık olan değişik yaşlardaki çocuklara yapılan binlerce endoskopik incelemede önemli hiçbir yan etki gözlenmemiştir. Ayrıca endoskopi sırasında alınan biyopsiler yardımıyla, eğer varsa, midede gastrit ve Helicobacter pylori varlığı da gösterilebilir.


Günümüzde peptik ülser tedavisi yeni keşfedilen asit salgısını azaltan, nötralize eden veya mukozayı koruyan ilaçlar sayesinde çok kolaylaşmıştır. Ancak başlangıçta iyileşme olsa da ülserin tekrarlama şansı vardır. Çocuklarda ve adolesanlarda tedavi edilen ülserlerin yaklaşık yarısı ilk bir yıl içinde nüks etmektedir. Bu durum özellikle Helicobacter pylori enfeksiyonunun eşlik ettiği olgularda daha sık görülür. Günümüzde Helicobacter pylori enfeksiyonu çeşitli antibiyotiklerin kombinasyonu ile % 90’ı geçen oranlarda tedavi edilebilmektedir. Böylece peptik ülserin nüksü ve kanama, darlık gelişimi ve delinme gibi nedenlerle ameliyat edilen olgu sayısı da oldukça önemli oranda azaltılabilmektedir.


Gastrit veya peptik ülser tedavisinde sindirim sistemi kanaması veya delinmesi söz konusu olmadıkça yatak istirahati önerilmemektedir. Ancak dokuya doğrudan zarar veren aspirin ve benzeri ilaçların kullanımı yanında çay, kahve, biberli ve baharatlı yiyecekler ile kola gibi karbonatlı içeecekler de asit salgısını arttırdıkları için yasaklanır. Peptik ülserli gençlerde alkol ve sigara kullanımının da engellenmesi gerekir. Eskiden çok sık kullanılan sütün içerdiği fazla miktardaki kalsiyum ve protein nedeniyle asit salgısının arttırdığı anlaşılmıştır. Bu yüzden “süt diyeti” günümüz modern hekimliğinde artık kullanılmamaktadır. Sonuç olarak artık gastrit ve peptik ülserin çocukluk çağında da oldukça sık görülebildiği ve Helicobacter pylori adı verilen bakteri enfeksiyonunun da buna eşlik ettiği iyi bilinmektedir. Kusma, tekrarlayan ve özellikle gece uykudan uyandıran karın ağrısı olan, sindirim sistemi kanaması geçiren veya kansızlığı olan çocukların gastrit veya peptik ülser açısından araştırılmak amacıyla mutlaka en kısa zamanda bir pediatrik gastroenteroloji merkezine götürülmesi gerekmektedir. Deneyimli bir pediatrik gastroenterolog tarafından çok kısa sürede yapılacak olan endoskopik inceleme sonrasında bu yakınmaların nedeni kolayca anlaşılabilecek ve tedavisi mümkün olabilecektir.

Çocuklarda Allerji

Allerji özellikle çocukluk çağında başlayan bir hastalıklar zinciridir.
Allerji nedir?
Allerji, vücudumuzdaki mikroplara ve zararlı maddelere karşı kullanılan insan savunma mekanizmalarının alışılmışın dışında cevap geliştirmesiyle gerçekleşir.
Bundaki kasıt, normalde bize zararlı olmayan çoğu insanın alışkın olduğu allerji yapıcı maddelere, allerjili kişinin alışamaması, zararlı bir maddeymiş gibi algılaması ve buna karşı aşırı cevap vermesidir.
Bazı kişiler allerji gerçekleştirirken, bazı kişilerin niye allerji gerçckleştirmediği tam olarak bilinmemektedir. Ancak ailesel yatkınlık olup, bu kişilere atopik bünyeli denilmektedir.
Öte yandan sanayileşmiş, gelişmiş şehirlerde alerji daha fazla görülmekte. Kırsalda ve köylerde ise daha az görülmektedir.

Allerji Nedenleri:
Doğada bir çok allerji yapıcı madde vardır. Bunlar:
Başlıca yiyecekler (portakal, çilek, muz, fıstık, deniz ürünleri ve inek sütü gibi çeşitli yiyecekler), kimyasal maddeler ve boyalar, ilaçlar, parazitler (kurtçuklar), çiçek ve ağaç tozları (polenler), ev tozları denilen akarlar, mantarlar (küfler), kedi ve köpek gibi hayvan tüyleri, bazı böcekler (hamam böcekleri gibi) ve bilinmeyen bir sürü neden mevcuttur.
Bunun dışında soğuk ve sıcak da allerji yapabilir.
Allerjiye yol açan bir çok sebep olmakla birlikle bir çok allerjik hastalık da vardır:

Allerji Tipleri:
Allerjik konduktivit: Gözlerin tekrarlayan kızarması, kaşınması ve sulanmasıyla gider.

Allerjik rinit: Burnun kaşıntısı ve akıntısıdır.

Hapşırma ve göz sulanması: saman nezlesi olarak bilinir.
Bu hastalarda göz altında koyu renk halkalar, burunla sürekli oynama, kaşıma ve burunda çizgilenme olabilir.

Allerjik sinüzit ve faranjit: Üst solunum yollarının allrjisidir. Bu hastalarda tekrarlayan öksürük (gece öksürüğü). bademcik ve geniz etleri, geniz akıntısı ve bazen hafif balgam görülür.

Astım bronşiale: akciğerlrin ve hava yollarının allerjiye cevabı ile oluşur. Aralıklı olarak tekrarlayan kuru veya krem renkli hafif bir balgamla birlikte, nöbet şeklinde öksürüğe yol açar ve solunum sıkıntısı ile hırıltıya yol açabilir. Ancak 2 yaşından önce görülen mikrobik sebeple gerçekleşen (virüslerle) ve hırıltılı solunum sıkıntısıyla kendini gösteren bronşiolit denilen hastalık ile karışabilir. Bronşiolit kesinlikle allerji demek değildir.

Deri allerjileri: Egzema, ürtiker (kurdeşen) ve döküntüler (ilaç ve gida allcrjisi) ile ortaya çıkabilir.

Sindirim sistemi allerjisi: Bağırsaklar ve midede gerçekleşen sindirim güçlüğü, ishal, gaz, karın ağrısı ve sancı yapabilir.

Anaflaksi: Allerji yapan etkene karşı aşırı cevap verme sonucu şok ve Ölüme yol açabilen allerjik bir olay olup penisilin allerjisi buna iyi bir örnektir.

Allerji Testleri ve Muayenesi:
Allerjide yol açan etkenden korunmak en önemli tedavi basamağıdır. Ama bu her zaman mümkün olamamaktadır. Yol açan etkeni bulmada deri testleri, kan testlerinden daha güvenilir ve daha ucuz bir yöntemdir.
  • Besin allerjisinde şüphelenilen yiyecekleri teker teker kesip, tekrar almak allerji sebebini bulmada yardımcı olabilmektedir.
  • Yaşanılan evin nemli, bodrum katı olması veya evde nemlendirici olması, küf ve mantar allerjisini düşündürebilir,
  • Mevsimsel ve dışarıya çıkıldığında allerjinin olması çiçek ve bitki tozlarını (polen);
  • Hastanın etrafında evcil hayvan bulunması kedi ve köpek tüyü allerjisini,
  • Yatak odasında kitap, pelüş oyuncak, halı bulunması ve ev süpürürken şikayetin artması ev tozu allerjisini düşündürebilir.
Ayrıca evde fanlı aletlerin bulunması, sigara içilmesi, egzos ve fabrika dumanları allerjik olayları arttırır.

Dikkat Allerji Değil !!!
Kreşte ve okulda tekrarlayan üst solunum yolu enfeksiyonu (nezle, grip) geçiren hastalarda allerjik olaylar anabilir ve yanlış yorumlanabilir.
Bu hastalarda her yıl sonbaharda yapılacak grip aşıları korunmaya yardımcı olabilmektedir.
Bunlarla birlikte allerjiyle karışan bir sürü hastalığın olduğu ve bunlarında araştırılması gerektiği unutulmamalıdır.

Allerji Tedavisi:
Tedavide öncelikle ilaçlar tercih edilmektedir. Akciğerde hava yollarını genişletici aceosoller tercih edilir.
Aşılama tedavisi ise, ilaçlardan daha fazla tedavi etkinliğinin olmaması, pahalı ve hayatı riske edecek allerjik olaylara yol açacağı veya hastalığı arttırıcı etkisi olduğu için ikinci basamakta kullanılmaktadır.

Sonuç olarak çocukluk çağı allerjik hastalıkların tedavi edilebileceği, astım gibi hastalıkların ergenliğe geçişle birlikte geçebileceği akılda tutulmalıdır. Ancak bunlar ömür boyunca sürebilir. Hastaların yakın takipte tutulması ve uygun dönemlerde kontrolü gereklidir.